Meslek ve Kariyer Bilinci İçin Bilinçaltı Ayarlamaları…

indirİK üzerine uzmanlaşmış bir web platformunun 2014’te yaptığı anketin sonucuna göre ülkemizdeki çalışan kesimin %84’ü işinden memnun değil ve %72’si işini değiştirmek istiyor. Çok basit olarak günün 1/3’ünü işte geçirdiğimizi düşünürsek ki bu çoğu zaman daha fazla oluyor; hayatımızın neredeyse üçte birini istemediğimiz bir yerde, istemediğimiz şeyleri yaparak geçiriyoruz demektir. Bu açıdan bakınca da durum biraz vahim görünüyor tabii ki… Zaten zor olan yaşam koşullarına bir de sırf para kazanmak adına katlanılan mesleki sıkıntılar eklenince depresyon, mutsuzluk, umutsuzluk ve öfke nöbetleri gibi birçok sorun hayatımızın parçası haline geliyor.

Dünya çapında yapılan bir başka araştırmada ise “Dünyanın En Çok Mutlu Eden 10 Mesleği” şu şekilde sıralanmış:

  1. Mühendislik
  2. Kuaförlük
  3. Öğretmenlik
  4. Hemşirelik
  5. Pazarlama / Halkla İlişkiler
  6. Hekimlik
  7. Bahçıvanlık
  8. Bilim İnsanı
  9. Sıhhi Tesisatçılık
  10. Kişisel Asistanlık

Bugün bu yazıyı yazarken 13-14 yaşımdayken mahallemizdeki küçücük bir dükkanda ayakkabı tamirciliği yapan bir adamı çok iyi hatırlıyorum. Gerçekten çok ustalıkla ayakkabı tamir eder ve çok temiz iş çıkarırdı. O günkü aklımla ne zaman tamir için ayakkabı götürsem ya da tamir edilmiş ayakkabıları almaya gitsem adama sinir olurdum. Çünkü yapacağı tamiratı ya da tamir ettiği ayakkabıları size öyle ballandıra ballandıra anlatırdı ki, fenalıklar geçirirdiniz. Yerli değil de Avrupa ökçe kullandığından girer, dikişleri söküp yeniden nasıl sağlamlaştırdığından devam eder, istemediğim halde iç astarını da nasıl uygun bir kumaşla değiştirdiğini uzun uzun ve büyük bir şevkle anlatırdı. Ben içimden “-İşin bu tabii, yapacaksın, niye bu kadar ballandırıyorsun ki?” derdim ama bugün anlıyorum ki, o adını bile hatırlamadığım ayakkabı tamircisi bugüne kadar gördüğüm işini en severek yapan ve yaptığı işten şevkle gururlanan nadir insanlardan biriydi. Parayı verdiğinizde aldığı paradan dahi gurur duyan bir ifadesi olurdu yüzünde. Yukarıdaki araştırmanın ortaya koyduğu listedeki mesleklerin de bence ortak yanı sorun çözmek, bir şeyler üretmek ve ürettiğinin meyvelerini toplamakla alakalı meslekler. Sanırım yaptığımız iş ne olursa olsun, o işten memnun olmak için kendimize ait bir sorun çözme, insanlara yardımcı olma, güzellikler yaratma ve yarattıklarımızın sonucunu görebilmeyle ilgili fikirlerimiz ve uygulamalarımız olmalı. Bu listede mühendisliğin liste başı olmasının da, ilk onda bahçıvanlık, sıhhi tesisatçılık ve asistanlık gibi mesleklerin olmasının da sebebi bu bence…

Bugün çevremizdekilere şöyle bir baktığımızda üniversite tercihlerinde yaptığı hatayı meslek olarak kabul etmek zorunda kalanlar, ebeveynlerinin hayali doğrultusunda başka bir mesleği düşünse dahi yanına yanaşamayanlar, aile işini sürdürmek zorunda kalanlar, diplomasına uygun iş bulamayıp çok farklı alanlara kayanlar, maddi getirisi daha iyi diye kendini hiç yansıtmayan iş kollarında oflaya puflaya çalışanları bol miktarda görürsünüz. Bir kısım çalışan da mesleğinden memnun olsa da ya kariyer basamaklarını ilerleyememekten ya da çalıştığı firmadan hiç memnun değildir. Buna bir de ülke koşulları doğrultusunda çalışma saatleri, fazladan mesailer, üzerinize yıkılan angarya işler, yoğun seyahatler ve yüklenen ezici sorumluklar gibi “fazlalıklar” eklenince iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alır.

Aslında hayattaki her konuda olduğu gibi mesleki anlamda her şeyi düzene sokmak ve/veya her şeyi yeni baştan yapılandırmak her zaman bizim elimizdedir. Biz bunu ya henüz fark etmemişizdir ya da fark etmeyi reddediyoruzdur. Çocukluğundan itibaren mühendis olacağı bilinçaltına kazınmış bir birey doğal olarak bugün kırk yaşında mühendislikten başka bir iş yapamayacağını düşünüyor olabilir. Babasının ölümünden sonra aile şirketinin yönetimini devralan bir evlat hayatta başka bir çaresi olmadığını düşünebilir. Çok iyi yemek yapmasına ve bundan zevk almasına rağmen bunu bilinçaltında bir meslek olarak görmeyen bir kişi çok istese de bir restoran işine giremeyebilir. Birileri sesi çok güzel olmasına ve çok iyi şarkı söylemesine rağmen bilinçaltında toplumdan gelen ortak bilinç nedeniyle, şarkıcı imajı yüzünden asla şarkı söylemeye ve bundan para kazanmaya cesaret edemeyebilir. Bu konuda Erol Evgin’in hikayesi bir televizyon programında dinlediğim zaman beni çok etkilemiştir ve yıllardır aklımda yer etmiştir. Erol Evgin ve eşi Emel Hanım aslında mimardırlar. Birlikte mimarlığa yeni başladıkları ilk gençlik yıllarında Erol Evgin aynı zamanda müzikle uğraşmakta sesi ve yeteneği nedeniyle de birçok sahne ve plak çalışması teklifi almaktadır. Ancak eşi Erol Evgin’e şarkı söylemesi için kesinlikle izin vermemektedir. Nedeni bilinçaltındaki gece hayatı ve şarkıcı adam imajıdır. Meşhur olursa sevdiği adamı kaybetmekten korkmaktadır. Erol Evgin ise çok sevdiği müziğini insanlarla paylaşamadığı için çok mutsuzdur, ama eşini de çok sevmekte ve mimarlığa onun isteği üzerine devam etmektedir. Bir gün bir akraba düğününe giderler. Davetlilerden yaşı geçkince bir beyefendi, biraz alkolün de etkisiyle ilerleyen saatlerde mikrofonu eline alır, sahneyi ele geçirir ve olanca detone sesiyle peş peşe şarkılar söylemeye başlar. Çok iyi şarkı söylediğini zanneden adam davetlilerin ne kadar bunaldığını fark etmeden tek başına sahne almanın tadını çıkarmaktadır. Erol Evgin eşinin kulağına eğilir ve “-İleride bir gün o adamın yerinde ben olursam bunun sebebi sen olacaksın” der. Eşi o an bütün bilinçaltı kalıplarını ve aşkıyla ilgili korkularını bir yana bırakarak”-Ne yapmak istiyorsan özgürsün, şu an itibariyle hiç karışmayacağım” der. Bu Emel Hanım için çok önemli bir karar, belki de çok önemli bir risktir. Bunca zaman direndiği ve doğru bildiği gerçeği serbest bırakır. Fakat işte o an sayesinde bugün, bu ülkede 50 yıllık bir Erol Evgin gerçeği var. Hem de sağlam, beyefendi, modern görüşlü, iyi aile babası, mimar bir yorumcu/besteci olarak…

Hayatta önemli olan her ne olursa ve hangi konuda olursa olsun bilinçaltı kalıplarımızdan ve korkularımızdan olabildiğince sıyrılarak mutlu olduğumuz yerde, mutlu olduğumuz kişilerle, mutlu olduğumuz şeyleri yaparak yaşamımızı sürdürebilmektir. İnsanoğlu doğası gereği alışık olduğu güvenlik alanından çıkmamaya programlar kendini… Bilinmeyene doğru yola çıkmak, yeniden başlamak, riskli olanı denemek genelde bilinçaltımızın müdahalesi ile kaçındığımız şeylerdir. Ama bildiğimiz bir diğer gerçek de hayatta başarının en önemli kriterlerinden birinin risk almak ve yeni olanı denemekte saklı olduğudur.

Meslek hayatında yeni şeyler denemek, daha mutlu olacağımızı düşündüğümüz işler yapmak için öncelikle bilinçaltımızdaki bize hizmet etmeyen kalıplardan kurtulmamız gerekir. Aynı şey mutlulukla ve huzurla yaptığımız işte kariyer basamaklarını güvenli adımlarla tırmanabilmek için de geçerlidir. Bu amaçla hazırladığım “Kişisel Kariyer Bilinci” seanslarında öncelikle bize engel teşkil eden ve ta çocukluğumuzdan itibaren oluşan mesleki bilinçaltı kalıplarımızı tespit etmekle başlıyoruz işe… Daha sonrasında işimiz çok daha kolay! Bu kalıpları bize hizmet edecek ve önümüzü açacak daha programlarla değiştiriyoruz. Belki hayatımızı 180 derece değiştirmemiz gerekmiyordur. Ama çok küçücük farkındalıklar bile mevcut iş yaşamımızda büyük heyecanlara ve yeni kapıların açılmasına olanak sağlayabilir.

“Kişisel Kariyer Bilinci” seansları ve gurup çalışmaları için benden daha ayrıntılı bilgi isteyebilirsiniz!

aydogang@gmail.com

GSM: 0532 066 31 24